2 Mayıs 2009 Cumartesi

KABE

Kabe=Cube=Ka’b= Küp

Kabe’yi ilk inşa ettirenin Hz. İbrahim (Abraham-Brahman) olduğu bilinmektedir.
Yapı olarak 145 metrekarelik bir alana sahiptir. Yüksekliği 16 metredir.
630 yılında yüksekliğinin bundan daha az olduğunu Mekke’nin fetih günü Hz. Muhammed’in, damadı Hz. Ali’yi omuzlarına çıkarıp onun da Kâbe’nin üzerindeki putları aşağı indirip kırdığına dair rivayet edilen hadisten anlıyoruz.

İnanışa göre; Hz. Adem, cennetten çıkarılınca beraberinde bir cennet taşı ve bir asa getirmişti. Bu asa daha sonra Hz. Musa tarafından bulundu. Taş ise bir cennet taşıydı ve cennetin bir hatırası olarak Hz. Adem bu taşı Kabe’ye yerleştirmiştir. Hadis-i Şerifte Hz. Peygamber diyor ki, "başlangıçta bu taş, bembeyazdı. Senelerce günahkarların dokunmasıyla ve kurban edilen hayvanların kanlarının bu taşa sürülmesinden ötürü taş, siyah oldu"

(Hacer-ül-esved’in dünya üzerine düşmüş ve kutsal sayılmış ilk meteoritlerden biri olması da mümkündür)
Hz. Muhammed’e ilk vahiy gelmesinde 5 yıl önce bir sel sonucu Kâbe yıkıldı. Kabileler Kâbe’yi yeniden inşa etmek için duvarcı ustası Yunanlı Yakum ve Mısırlı bir marangozu görevlendirdiler. Sıra Hacer-ül Esved’in yerleştirilmesine gelince, onu yerine koyma Hz. Muhammed’e verilmişti.

İslamiyetten önce de Araplar tarafından kutsal Kabe’de, kutsal putlar bulunmaktaydı. Mekke’nin fethinden sonra (630) putlar atılmıştır. Yezid ve İbn-i Zübeyr savaşında Kâbe mancınık atışından isabet aldı ve yıkıldı, yandı. İbn-i Zübeyr Kâbe’yi yıkıp yeniden inşa etti. Mervan döneminde Kâbe eski haline döndürüldü.

Osmanlı padişahı Kanuni S.S. tarafından da onarılan Kabe, 5. onarımını I. Ahmed döneminde görmüş, IV. Murad döneminde yine sel baskını sonucu yıkılmış ve hemen onarılmıştır. İlk kez Kabe’ye örtü giydiren kişi, Yemen Tubbalarından Ebu Bekir Es’ad’dır ve içeriden perde örten ilk kişi de Abbas Bin Abdulmuttalib’in annesidir.

Kabe’nin içinde 9 adet oyma, 1 adet altın kabartma Ayet, işlemeli tahta bir sandık, oymalı ve içinde tütsü yakılan tarihi bir ocak, metal zemzem testileri ve kandiller bulunuyor. Hepsinin tarihi eserler olduğu düşünüldüğünde Kabe, bir müze olarak bile görülmesi gereken özel yerlerdendir.

Bugün, dev Hilton ve Sheraton Otellerinin gölgesinde kalmış olsa bile, her yıl Suudi’ler tarafından verilen ülke kotalarına göre milyonlarca Müslüman’ın, etrafında yedi defa dönüp Hacı olmaya binlerce kilometre mesafeden geldiği Kabe’ye gösterilen sevgi ve saygı muazzamdır. Mekke’de binlerce dolarlık Kabe manzaralı, klimalı lüks otellerde veya civar çadırlarda veya yol kenarlarında açıkta konaklasalar bile Kabe’ye gelince tüm hacılar eşittir hiç birinin diğerine bir üstünlüğü yoktur. Belki de işte bu nedenle kutsaldır.



"Allah, Kabe’yi, o saygıya layık evi, haram ayı, hac kurbanını ve (kurbanın boynuna asılan) gerdanlıkları (maddi ve manevi yönlerden) insanların belini doğrultmaya sebep kıldı. Bu da Allah’ın, göklerde ve yerde ne varsa hepsini bildiğini ve Allah’ın her şeyi bilici olduğunu (sizin de anlayıp) bilmeniz içindir” (Maide Suresi, 97.Ayet)

* * *

Abraham, “A-Brahm”(Brahman olmayan demektir)

Bu konuyu biraz irdelemek gerekiyor..

Mekke, Hindistan’dan Saraisvati nehrinin kuruması nedeniyle göç edip gelen Brahmin misyonerleri tarafından kurulmuştu. İslamiyet’ten önce, Arapların Hinduizmine tsaba denilirdi. tsaba veya saba "tanrıların meclisi" anlamına gelen bir Sanskritçe kelimedir. tsaba ayrıca isa-ayalam (siva’nin mabedi) denilirdi. Müslüman kelimesi mose-ayalam (siva’nin mabedi) sabaizm’in başka bir adıdır. Kelime sonradan İslam olarak kısalmıştır. “İlahi merhamet”in Keşmircedeki karşılığı da “Raham” (Rahmet, Rahim, Rahman??)

Hz. Muhammed Kureyşi kavminin bir mensubu olarak ilk başta bir Sabaist’ti. Tsabaistler Abraham’ı bir tanrı olarak görmezlerdi. Araplar onu bir avatar veya tanrı tarafından seçilmiş bir öğretmen olarak kabul ederlerdi. Abraham çoktanrıcılığa sırtını çevirmiş birisi olarak gösteriliyordu.

Kabe’nin mimarı Abraham (İbrahim) muhtemelen Hintli bir rahipti.
Adem ile Hava kültürünün kurucusuydu ve tek tanrılı dinini Batı Asya’ya
(yani dünyaya ihraç edilmek üzere Ortadoğu’ya) taşıdı. Tüm tek tanrılı/kitaplı
dinlerin kökeninin Ortadoğu kaynaklı olması bundan olmalı.


Burada tek tanrılı din fikrinde başarısını ilk olarak Musevilik, sonra Hıristiyanlık ve son olarak da İslamiyet olarak görüyoruz. Bu dinlerin birbirinden ayrı ve hatta birbirine düşman olmasını ise; ticaret yollarının geçtiği bu topraklara hakim olmak için kökenleri akrabalık yumağı olduğu için(*) ulusal birlik oluşturamayan, toplulukların inanç temelinde farklılaşıp, bu sayede güçlü devletler kurması olarak açıklayabilir miyiz? Belki..

(*)Yahudiler Kalani adında bir Hint kavim veya mezhepti. Kureyş Kabilesi Adnani’dir ve İbrahim (Abraham) soyundandır. Yahudilerle Filistinlilerin ataları amca çocuklarıdır, Kürtlerin anayurdu Hindistan’ın Pencap bölgesidir..

Fakat kesin olan bir şey var ki,
Ortadoğu kazanı, sanayi devrimine kadar Asya, Afrika ve Avrupa arasında bir merkezi geçit ve önemli bir ticari kavşaktı ve buraya hakim olan kabile, ticaretten gelen zenginliği de ele geçirecekti ve coğrafyayı yönetme erkini elinde tutacaktı. Sanayi devriminden sonra ise bölgenin önemi bu sefer de petrol kaynakları ve enerji koridorlarının merkezi olması yüzünden artmış ve bölge sakinleri aralarındaki bin yılların kavgasına bir son verip, az da olsa huzur bulma şansına erişememiştir.

Bu akrabalık yumağının dışında kalan milletlerden biri de Orta Asyalı Türklerdir.
Türk dış siyasetinde, komşu Ortadoğu kazanına karşı göreceli bir kayıtsızlık geleneği vardır. Oysa 16.başkanı Abraham olan ABD için oraya coğrafi olarak çook uzak bir ülke da olsa aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Acıyorum da en çok da çocuklara acıyorum, kaderinde Ortadoğu’da çocuk olmak olan sabilere. Pazaryerinde anacığının elini tutarken havaya uçurulan, yada neredeyse ağırlığı kadar tüfekler ellerine tutuşturulup da oyun çağında katil yapılmak istenen çocuklara..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder